Sizi bilmem, evet bilmiyorum sonuçta karşımda oturup beni dinlemiyorsunuz bu sebebten ötürü sizi bilmem ama ben (biz diyip kişilik bozuntusu yaşayan kuul insan görüntüsü vereceğimi sanıyorsunuz, lütfen alıcılarınızla oynamayın malum sonra cenabet oluyorsunuz.) uf amma uzun cümleymiş başta ne yazdığımı unuttum dedikten hemen sonra konuya bir sonra ki paragrafta gireceğim.

Britanya adasında ingiltere de çekilen dizilerden bahsedeceğim. Son gözdemi anlatacağım. Evet hepsini kademeli kademeli düzgün bir şekilde anlatamayacağım az çok beni okuyup anlayan bir insansanız. "No Heroics" 2008 yılında çıkan bir britcom. Anlamsız surat ifadenizi ve verdiğiniz "ne?" tepkisine istisnaden british sitcom açıklaması yapıyorum. Bunu da bilmiyorsunuz sizi google'a davet ediyorum. 4 adet süper kahraman arkadaşın yaşadıklarını anlatıyor bu dizi.

alex (the hotness) : özel gücü sıcaklığı kontrol edebilmesi. meşhur olmak için elinden geleni yapmaktadır ama bunda pek başarılı olamamaktadır.
sarah (electroclash) : özel gücü makineleri konuşarak kontrol etmesi. oldukça asi bir karaktere sahiptir.
don (timebomb) : özel gücü 60 saniye geleceği görebilmesi. emekli olmuş homoseksüel ispanyalı kahraman don, bu 4lü içindeki en saygı gören karakterdir.
jenny (she-force) : özel gücü en güçlü 3. kadın olmasıdır. ilişkilerden yana şanslı olmayan jenny, hayatının aşkını aramaya devam etmektedir.
devlin (excelsor) : özel gücü herşeyden var sanırsam. en başarılı kahraman olan devlin, alex'e takılmakta ve onun hayatını zehir etmektedir.

Son zamanlarda merak eylediğim bir olay var, "Light Graffiti" asıl kelime anlamı (a.k.a'yı da türkçeye çevirmiş bulunmaktayım) "Işık Grafitisi". Bir takım ellerden çıkan işleri gördükçe, oh ne güzel yapmışlar lan, diyorum.
Öncelik ile bir ışık kaynağına ihtiyaç duyuyorsunuz ki yurdumuzda bulsak bulsak dandik fener kullanabildiğimizden ki pek bu işi yapan yok (benim dışımda yapan var mı bilmiyorum). Led ışıklar bu grafiti için biçilmiş kaftanı oynuyorlar. Havai fişek ve meşale de kullanmak istiyorum bu işi yaparken ama bir o kadar da tehlikeli oluyor. Daha sonrasında fotoğraf makinesi gerekli oluyor, sabit hareket etmeyen bir zemin üzerinde veya tripod kullanarak, Iso değerini 100 gibi ayarlayıp, enstanteneyi de olabildiğince kısmanız gerekmektedir. Tabi fotoğraf çekme süresinide bir tahmini olarak 20 ile 30sn arasında tutmak pek güzel oluyor. Sonrasında elinizde ışık kaynağını alıp karşısına geçip, çizmek istediğiniz şeyi çizmek kalıyor. Böylelikle grafiticilerin (o repçi tarzınızın içine edeyim) yaladığı (yaşadığı yazıcaktım ama nefretimden bu çıktı) bir takım zorlukları (zorluk yazmayacaktım da şefkatimden bu çıktı) çekmek zorunda kalmayacaksınız.

Nedir bu mümas diyorsunuz, açıklayayım; Bir eğrinin yanından geçen ve ona ancak bir noktada değen doğrudur.
Evet ne alaka diyecek misiniz ? bekliyorum, hah tamam oldu. Malumunuz teğet sözü son zamanlarda dillere pelesenk oldu. Her türlü durumda iğneliyici olarak kullanılır oldu, gerçi hoş bir şekilde hak ediyor da bu ilgiyi. Google'u açıp "teğet geçti" yazdığımda karşıma 184.000 sonucu 0,04 saniyede getiriyor. Benim bildiğim çemberin dışındaki bir noktadan çembere çizilen doğrular eşit oluyordu. Tamam ekonomik kriz de bir noktadan başladı ve herkesi eşit bir şekilde etkileyecek filan ben bunun makrosunda mikrosunda değilim. Hatırlıyor musunuz eskiden neler teğet geçerdi hayatınızda ? Ne bileyim bir Thin Red Line izlediniz mi hiç ? Yanı başınızdan teğet geçen bir cisim olup kalbinizin normalin çok üstünde atmasına sebeb verdi mi ? Hayatınızın aşkı olucak o kız ellerinde kitapları ile sokakları arşınlarken siz onu göremeyip , o meşhur çarpışma sahnesini yaşayamadan ustaca bir manevra ile o kıza çarpmaktan kendinizi kurtarıp "oh be, şimdi çarpsaydım bir ton dır dır edicekti" dediniz mi kendi kendinize, aşk teğet geçti mi hayatınızdan ? Bir durup bakıp nelere teğet geçtiğinize baktınız mı ?

Soğuk bir Ocak sabahı, bir adam Washington DC'de bir metro istasyonunda,kemanla 45 dakika boyunca altı Bach eseri çalar. Bu süre içinde, çoğu işe
yetişme telaşındaki yaklaşık bin kişi kemancının önünden geçip, gider.

Kemancı çalmaya başladıktan ancak üç dakika kadar sonra, ilk kez orta yaşlı bir adam kemancıyı fark edip, yavaşlar ve birkaç saniye sonra da gitmek zorunda olduğu yere yetişmek üzere yine hızla yoluna devam eder.
Kemancı ilk bir dolar bahşişini bundan bir dakika kadar sonra alır. Bir kadın yürümesine ara vermeksizin parayı kemancının önüne koyduğu kaba
atarak, hızla geçer, gider. Birkaç dakika sonra, bir başka adam duraklayıp, eğilerek dinlemeye başlar ancak saatine göz attığında işe geç kalmamak için acele ettiğini belirten fadelerle hızla yoluna devam eder.

En fazla dikkatle duran ise üç yaşlarında bir oğlan çocuğu olur. Annesinin çekiştirmelerine rağmen, çocuk önünde durur ve dikkatle kemancıya bakar.
En sonunda annesi daha hızlı, çekiştirerek çocuğu yürümeye zorlar. Oğlan arkasına dönüp dönüp kemancıya bakarak, çaresizce annesinin peşinden gider. Buna benzer şekilde birkaç çocuk daha olur ve hepsi de anne,babaları tarafından yürümeye devam için zorlanarak, uzaklaştırılırlar.

Çaldığı 45 dakika boyunca kemancının önünde sadece 6 kişi, çok kısa bir süre durur. 20 kişi duraklamadan, yürümeye devam ederek, para verir.
Kemancı çaldığı süre içinde 32 dolar toplar. Çalmayı bitirdiğinde ise sessizlik hakim olur ve kimse onun durduğunu fark etmez, alkışlamaz.
Hiç kimse onun dünyanın en iyi kemancısı Joshua Bell olduğunu ve elindeki 3,5 milyon dolarlık kemanla, yazılmış en karmaşık eserleri çaldığını
anlamaz. Oysa Joshua Bell'in metrodaki bu mini konserinden iki gün önce Boston'da verdiği konser biletleri ortalama 100 dolara satılmıştı...
Bu gerçek bir hikayedir ve Joshua Bell'in öylesine bir kılıkla metroda keman çalması, Washington Post gazetesi tarafından algılama, keyif alma ve
öncelikler üzerine yapılan bir sosyal deney gereği kurgulanmıştır.

Sorgulanan şeyler; sıradan bir yerde, uygunsuz bir saatte güzelliği algılayabiliyor muyuz? Durup ondan keyif alıyor muyuz? Beklenmedik bir
ortamda, bir yeteneği tanıyabiliyor muyuz? İdi...
Bu deneyden çıkarılacak kıssadan hisse ise, dünyanın en iyi müzisyeni, dünyadaki en iyi müziği çalarken, önünde durup, dinleyecek bir dakikamız
dahi yoksa, başka neleri kaçırıyoruz acaba?

Müritler


 

Bu adreste yazılan bütün yazılar yazan kişiye aittir.Çalan, izintisiz alıntı yapan hakkında işlemler yapılacaktır.Yapıcaksan da haber ver.
Sayfanın bu kısmını okuduğuna inanamıyorum, git daha makul işler ile ilgilen.