80'li yıllarda herkesin evinde kesin mi kesin olan bir aletti.Böyle uzun sopalısını hatırlıyorum , yaramazlık yaptığımda annem sopayı çıkarmakla tehdit ederdi.Bazende ben sopasını çıkarıp bakşa çocukları tehdit ederdim.Sopasız versiyonu ise , eğilerek kullanıyordu.Dizleriniz üstünde kullandığınız için hep pantolonların diz kısımlarını aşındırıp mahvediyordu.İsminin neden gırgır olduğunu kullandığınız an anlayabiliyordunuz çıkardığı sesten ötürü.Ve de reklamları enfesti.
Şimdi ne oldu da aklına geldi bu garip alet diyorsunuz.Geçen gün içinden geçmek zorunda olduğum pazar yerinde gördüm.İlk bakışmamızda birşeyler hissettik bir birimize karşı.Onu elde etmek için herşeyi yapabilirdim , öylesine tutkuyla bağlanmıştım ki.Pazarda yürüyen teyzeleri egale ettikten hemen sonra gidip bir adet kendime aldım.Eve geldiğimde çok heyecanlıydım.Hemen ekmek poşetinin dibindeki kırıntıları alıp odamdaki halının üstüne serpiştirdim.İşte uzun zaman sonra o gırgırı kullanabilecektim.Elime aldım , ve halının üstünde paralel hareketler ile kullanmaya başladım.Sonuç inanılmazdı.Kırıntılardan eser kalmamıştı.
"80'leri özledim yaa" diyip "oldiys bat goldiys" , "eytis disko nayts" temalı partilere gidiceğinize , gidin pazarları dolaşın ve o dönemlere ait olan eşyalardan alın.İşte o zaman anlıyorsunuz 80'lerin önemini.

Vizelerin başlayıpta bitmeyi unuttuğu şu son zaman diliminde iyice bir fest fud çocuğu olduk.Ders çalıştıktan sonra saat gözetmeksizin yememiz ve yemek ayrımı yapmamız ki ayrımdan kasıt sağlıksız ya da daha sağlıksız olarak.Masa başında sarf edilen tek fiziksel eforun kalem oynatmak olduğu bir atmosferde kalkıpta salata hazırlayıp yemek zaten bir seraptı.Biraz sonra başka bir vizeye daha gireceğim ve buna da çalışırken pek bir hareketli olduğum söylenemez , gerçi pek çalıştığımıda söyleyemiyeceğim.İşte bu vize döneminde masadan gitgide uzaklaşmaya başladığımı hissettim.Sanki her bir gün masaya ulaşmam daha bir zor oluyordu.Nedeni nedendir diye düşünürken , gözlerim göbeğime takıldı.Masa ile aramda büyük bir engel olarak duruyordu.Kendisi ile aram iyidir , ama bu sıralar sanki biraz gelişip kontrolü eline almak istiyor gibi.Hemen banyo'ya koştum.Tartının üzerine çıkıp , ulan acaba kaç kilo aldık düşünceleri içinde gezinirken kafamı aşağıya eğmem ile birlikte yine gözüm göbeğime takıldı , yine kendisi ile ilgili bir takım argo içerikli sevgi cümlecikleri kurduktan sonra , tartının üzerindeki sayılara gözüm takıldı.Hiç bir arada görmek istemediğim sayılar sanki ağız birliği etmişlercesine yanyana gelip halay çekiyorlardı.Bir an geçirdiğim şoktan olsa gerek küvetin bana dönüp "az ye ulan eşşek sıpası" , klozetin "abi gençtürksel kumpanyası var mekdonaltsda gidelim mü?" demesi yetmiyormuş gibi fayansların üstüme üstüme gelmeleri derken kendimi koşarak dışarı attım.Hani züğürt avuntusudur ya "elbiseler 1 kilo etse , az önce içtiğim kola 1 kg , birde sıçarsam oradan 1kg verir en azından 3 kilo zayıflarım ov yea" gibi saçma sapan avuntularda bulunmadım aksine "ulan şimdi tatlı yerim 2kg , üstüne 5 kutu bira 1kg ov yea" demem ile daha bir üzüldüm.Birden camdan dışarıya bakarken buldum kendimi.Bulutlara doğru bakıyordum.Bir an aklıma Atatürk'ün "İstikbal , göklerdedir." sözü geldi.Adam geleceği gören bir adammış dedim içimden.Sonra arkadaşımın bir sözü geldi aklıma "ağbi , bu bulutlar bazen yemek gibi görünüyorlar".İyice tiksindim lan o çocuktan , bir daha görüşümde döveyim diye kendime söz verdim.Neyse gözyüzüne bakarken aklıma neden Neil Armstrong dayı geldi.O yalan ay seferi gözümün önünde canlandı.Ve işte o an anladım ki , bu tartılar ile başı dertte olan herkesin Ay'a gidip yerleşmesi lazım.Ağırlığımız 1/6 oranında azalıyor yahu , ne güzel birşey değil mi ?

Malumunuz ne iş ile iştigalsin sorusuna verdiğim "okuyorum" cevabı nedeniyle uzun zamandır buloğuma gereken özeni göstermiyorum.Arada fırsat buldukça kendi gözlemlerimden oluşan ya da saçma sapan konusu olmayan laf kalabalığına devam edeceğim.Ama bu yine boş kalacak anlamına gelmeyecek , ilgi çekici bir takım haberleri buradan yayınlayacağım.

Rüzgar tribünü artık evler için de üretildi. Böylece herkes kendi elektriğini üretecek.

Çin'den ithal edilen düşey eksenli rüzgar tribünü, 8 saatlik çalışma ile bir evin 24 saatlik ihtiyacını karşılayabiliyor.

Saatte 4 metre/saniye hızla esen rüzgarla bile çalışabilen 200, 300, 500, 1000, 3000 Watt ve 10 KW elektrik üretebilen farklı boyutlardaki tribünlerin fiyatı ise 2 bin ile 22 bin Euro arasında değşiyor. Çin ortaklığı ile kurulan Sawt Turkey firmasının Türkiye Distribütörü Adnan Özbek, 1 KW'lık düşey eksenli rüzgar tribününün 8 saatlik çalışma ile bir evin 24 saatlik ihtiyacının karşılanabileceğini söyledi.

110 YTL'LIK ELEKTRİK: Aynı tribünün bir ayda yaklaşık 110 YTL'lik elektrik ürettiğini ifade eden Özbek, "Bir eve 4-5 bin YTL arasında bir fiyata kurulacak olan 1 KW'lık bir tribün kendisini 3 ile 5 yılda amorti edebiliyor" dedi. Tribünün evlerin yanı sıra, kamu binaları, seralar, sanayi tesisleri gibi bir çok alanda rahatlıkla kullanılabileceğini anlatan Özbek, şunları kaydetti: "Rüzgar enerjisi 1990'dan beri en hızlı gelişme gösteren enerji kaynakları kullanma teknolojilerine sahip olmakla beraber, ülkemizde henüz istenilen düzeyde kullanılan bir enerji değil. Bu durumun değiştirilmesi ve yeşl enerjinin ekolojik ısınmanın engelleyici bir parçası olması elimizdedir. Bunu da rüzgar gibi alternatif enerji kaynaklarına yönelerek gerçekleştirebiliriz. Tamamen sessiz bir şekilde çalışan bu tribünler, rüzgar potansiyeli açısından önemli bir konumda bulunan ülkemizde yaygınlaştıkça enerjide dışa bağımlılığımız da azalacaktır. Hatta Avrupa Birliği'ne uyum sürecinde kullanılacak elektrik saatleri sayesinde kişi evinde ürettiği fazla elektriği bile satabilecek konuma gelecektir."

Müritler


 

Bu adreste yazılan bütün yazılar yazan kişiye aittir.Çalan, izintisiz alıntı yapan hakkında işlemler yapılacaktır.Yapıcaksan da haber ver.
Sayfanın bu kısmını okuduğuna inanamıyorum, git daha makul işler ile ilgilen.