Palyaçolar gibi giyinen ve davranan insanlar vardır, bu insanları sevmem. Ben palyaçofobik (veya politik/bilimsel konuşmak gerekirse (coulrophobic) değilim. Palyaçolardan korkmam, gerçekten korkmam. Onlar iyi insanlar değillerdir sadece. Küçük çocukları korkuturlar, bazı yetişkinlerde nevroza yol açarlar, kocaman ayakları vardır, bir arabaya birkaç kişi sığmaya çalışırlar vs....

Dünyada palyaçolar hakkındaki hikayelerini ve tercübelerini paylaşan insanlar var. Sizi bunları okumaya devat ediyorum. Ayrıca benim palyaçolar hakkındaki kişisel isteklerime de bir gözatabilirsiniz. Binlerce insan email servisi olarak http://www.ihateclowns.com/'u kullanıyor, umarım siz de onlardan biri olursunuz.

Ara Güler , kendisi fotoğrafçılık camiasında bir duayendir.Çektiği fotoğraflar ile herkesi kendine hayran bırakmıştır.Şimdi adam hakkında durmadan konuşacak değilim , önem verdiğim nokta bu adamın zamanında analog makineler ile yarattığı harika "an"lara değineceğim.O zaman ki teknoloji ile şimdi ki teknoloji arasındaki uçuruma dikkat çekeceğim.Son zamanlarda çıkan dijital makineler ile kolaylaşan fotoğraf sanatına değinmek istiyorum.Artık fotoğrafçının değil de , makinenin öneml olduğu bir devre girmiş bulunmaktayız sanki.Yani otomatik makinelerin devri , çiplerindeki sanal zekalara emanet fotoğraflar.Fotoğraf şahane birşeydir.Hayatınızın bir "an"ını alıp sonsuza kadar dondurur.Ve zaman geçtikçe o fotoğrafa bakıp , o "an"ı alıp yapbozun kalan parçalarını birleştirirsiniz aklınızda.Kimi zaman geride kalanları , unuttuklarınızı , mutluluklarınızı , hüzünlerinizi anlatır size.Gerçekten enfes birşeydir fotoğraf.Bu yeni nesil fotoğrafa getirdiğim yorum ise tamami ile kişisel bir eleştiri-yorum'dur.Yani çok affedersiniz ama 2-3 milyarlık makine alıp , ben fotoğraf ile ilgileniyorum demek biraz sahte geliyor bana.Gerçi insanları eleştirecek halim yok , benimde kendime göre hobilerim ve uğraşlarım var.Karıncalarım var misal , evcil hayvanlarım.Şeker ile besliyorum onları.Çok şekerler.

Yahu amerikada insanlar mortage girip ödeyemiyorlarmış , ev anahtarlarını bankalara verip kiraya geçiyorlarmış felan evet az önce dediklerimden bir bok anlamadığınızı tahmin ediyorum , zaten bu kadar kötü bir girişte yapılamazdı bir yazıya.Şu öğretmenlerin yüzünden hep nöyle kompleksli yetiştik , giriş-gelişme-sonuç'muş sokarım lan sizin kalıbınıza.Tek düze koyun yetişdirilmişiz gibim.Zaten sözlüler yüzünden erken boşalır oldum.İnanılmaz stresse sokmuşlar ki hatırladıkça nefretimi kelimelere döküyorum belli olduğu gibi.Asıl konuya gelmek gerekilirse ev hakkında konuşmak istiyorum.Çok çok uzun zamandan beri ki bu ilkokuldan mezun olduktan 2 yıl sonrasına tekabül ediyor.Yani orta okul 2. sınıfta felanım.Bir çocuğun evine gitmiş idim.O zamana kadar hep mahalledeki çocukların evine gidiyordum , tabi bizim mahallede pek zengin çocuk yoktu.Bu çocuğun oturduğu semte otobüs ile gidemiyordun ,düşünün yani halkın içine giremeyeceği kadar elit bir mahallede ikamet ediyordu.Çocuğun odası bayağı bir geniş ve büyük bir terasa sahip idi.Odasındaki dekoratif şeyler beni benden almış , sanki uyuşturucu kullanmış biri gibi hayal alemlerine sürüklemişti.İlk defa kalbim bu kadar hızlı atıyordu , yanaklarım kızarmıştı.Aşık olmuştum , evet bir genç odasına aşık olmuştum.Gel zaman git zaman içimde ayrı bir eve sahip olma arzusu hiç durmadı , hep yanıp tutuşuyordu.Lise zamanlarında üniversite okuyan insanların evlerine gidip çöreklenmeler yaşıyordum.Üniversite tercihini tamamiyle ayrı çıkacağı eve göre seçen bir tek ben vardım herhalde.Sınav neticesinde evime sadece 8,4dk uzaklıktaki üniversiteyi kazanıncaya kadar da bu hayalleri kurmaya devam ettim.Üniversite hayatımın başlaması ile beraber evlerinde tek kalanları sık sık ziyaret edip , huzur ve özgürlüğün tadını çıkarıyordum.Ama hep başkalarının özgürlüğünü ve huzurunu yaşıyordum.Artık umutlarımı üniversite sonrasına sakladım , umarım o zaman beklediğim eve kavuşacağım.
Şu yazıdığım yazıyı edebiyatçıya yollasam sonuç gelişme güzel diyip girişe 0 verirdi , şimdi onu burada anırtmak ister idi deli gönül.Neyse yazının asıl kısmına şimdi geliyorum diyip , öncelikle ihtiyaç molası vermenize izin veriyorum.
Dikkat çekmek istediğim bir diğer nokta ise , ayrı evde yaşayan (ebeveynlerinden bağımsız öğrenci örneği şahane olucaktır.) zatların evlerinde bulundurdukları ilginç aksesuarlar.Misal bir arkadaşın salonunda kultablası niyetine 22inç bir jant kullandığını biliyor muydunuz ? Metin adlı arkadaşımın ise , beraber gittiğimiz interrail boyunca aldığı kartpostalları duvarına metalik bir ip ile astığını ? Salonun duvarına lcd/tv ve ev sinema sistemi monte eden ama çalıştıracak elektriği olmayan birini ? Odasının duvarlarını arkadaşlarının imzalaması ve karalaması ile dekore eden birini ? Sokakta bulduğu herşeyi evine getiren birini ki buna boğaziçi köprüsü tabelası dahildir ?
daha örnekler arttıralabilir.İşte böyle değişik dekorları , süsleri , detayları seviyorum ebeveynsiz evlerde.Sanırsam her yerde dantel görmekten bıktığımı daha basit anlatamazdım.Ya herkesin salonunda olan o "büfe"'lere ne demeli? , tanrım onlardan çok korkuyorum.

Müritler


 

Bu adreste yazılan bütün yazılar yazan kişiye aittir.Çalan, izintisiz alıntı yapan hakkında işlemler yapılacaktır.Yapıcaksan da haber ver.
Sayfanın bu kısmını okuduğuna inanamıyorum, git daha makul işler ile ilgilen.