Camndan bakınıp duruyordu, trilyonlarca damlanın intihar edişini izliyordu. O kadar yükseklikten camlarına düşüşlerine bakıp, sıkıntılı bir şekilde iç geçiriyordu. Çok duygusaldı sonuçta ne zaman yağmur yağsa camdan dışarıyı izler, duygulanır ağlardı. Ama bu yağmurda çok farklı olan birşey vardı, bir hiddet vardı bulutlarda içlerindeki nefreti kusuyorlardı sanki, bu sefer camdan bakarken böyle geçirmişti aklından. Büyük bir gürültünün ardından, her zaman arkasında güvenle durduğu o cam damlaya damlaya göl olan, şiddetlendikçe sel olan suların kuvvetine dayanamayıp üstüne çöktü. Çok sevdiği o ıslak toprak kokusu artık ciğerlerindeydi, odasının içerisini bir çamur deryası kaplamıştı. Kibrit kutusu gibi olan evinin ince duvarları da çok fazla dayanamadı. Selle beraber hareket etmeye başladılar, sürgündeydiler. Gözlerine, burununa ve ağzına giren çamurlar ışıkla olan iletişimini kaybetmesine neden oluyordu. Ve en sonunda, sigortalar attı hayatla olan elektrik alışverişi son buldu. Çok sevdiği ıslak toprağın altındaydı, ama bu sefer çürük kokuyordu. Bir insanın ayakkabısı altında can veren sümüklü böcekler gibiydi. Diğer arap kızları gibi petrol içinde değil, çamur içinde yüzüyordu. Hayat acımasızlığı bir kez daha göstermişti. Tabi kimilerine göre teknolojinin kurbanıydı.
1 Comment:
-
- Adsız said...
10 Eylül 2009 23:32çok beğendim yazını. ellerine sağlık.