Uzun zamandır karşılaşmayan iki "tanış" bir gün ansızın karşılaşıverirler hiç alakasız bir yerde. Bir an tereddütle duraklar ikisi de. Sonra kısa bir göz teması ve sessizlik izler bunu. O an, ikisinin de aklından hangi cümleyi kuracağına dair düşünceler geçerken biri diğerine "Nasılsın, ne var ne yok görüşmeyeli?" deyiverir. Her şey o kadar ani olur ki öbürü düşünmeye bile fırtat bulamadan sanki onca zaman içinde yaşanılanları, kafa yorulup gönül daralmalarına ve dahi genişlemelerine sebep olan onca olayı anlatabilecek başka kelimeler veya cümleler yokmuş gibi cevap verir: "Ne olsun, eh işte..."

Bir "Eh işte..."nin içini insan ne ile doldurabilir ki... Aslında her şey o kadar kötü ki neresinden başlayım, nasıl anlatayım bilemem. Hem anlatsam ne olacak? Sanki bitecek mi dertler, sıkıntılar, elemler. "Ne olsun, eh işte... Yaşıyoruz." Buna da yaşamak denirse. Aman, şimdi anlatıp da canını sıkmayayım. Hayat; hepi topu bir "Eh işte..." işte.

Veya bir "Eh işte..." ne iyidir halim, ne kötü mânâsına da gelir. Bazen iyiyim alabildiğine, bazen ise durumu ne sen sor ne ben söyleyeyim. Bildiğin gibi. Bilmediğin gibi aynı zamanda. Hayat. Her gün aynı şeyler. İş, ev, uyku, yemek, gönül darlığı... Şimdi bunları konuşmanın anlamı yok. Beni boş ver, senden ne haber?

Bir eh işte, sanki bir "Ah işte..." gibidir. Bir "ah"tır da sanki o an yakıcılığını hafifletip bir "eh"e dönüverir. Bir "ah" ile bir "eh" arası geçiş yürekte hiç de böyle kolay olmayan bir geçişe sahiptir oysa.

"Ee dostum, nasılsın, ne var ne yok?"

0 Comments:

Post a Comment



Müritler


 

Bu adreste yazılan bütün yazılar yazan kişiye aittir.Çalan, izintisiz alıntı yapan hakkında işlemler yapılacaktır.Yapıcaksan da haber ver.
Sayfanın bu kısmını okuduğuna inanamıyorum, git daha makul işler ile ilgilen.